🔰 Roman ve Hikâye Teknikleri 🔰
Türk edebiyatına Tanzimat'la modern anlamda giren roman ve hikâye için özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra postmodern açıdan yenilikler meydana geldi. Bu yeniliklerle 1. Dünya Savaşı'nda alana çoktan girmiş olan psikoloji gibi bilimler de yeni tekniklerin ortaya çıkmasını sağladı. Bu teknikleri romanlardaki örnekleriyle sizlere sunduk.
Konunun en sonundan PDF dosyasını indirebilirsiniz.
1. Anlatma/ Gösterme Tekniği
Anlatma
tekniğinde okurla metnin iletişimini sağlayan bir anlatıcı söz konusudur ve bu
anlatıcı metinde kendi ağırlığını hissettirir. Anlatıcı; yaptığı açıklamalarla,
yorumlarla dikkati metne değil, kendi üzerine çekmektedir. Bu teknikte okur,
anlatıcıya bağımlıdır.
Gösterme
tekniği, anlatma tekniğinin yeterli gelmediği noktalarda devreye girer ve
anlatıcıyı devreden çıkarır kimi zaman. Okurun dikkati, metne çekilir. Eylemler
aracısız olarak aktarılır. Böylece okuyucu metinle baş başa bırakılır.
Bu örnekte anlatma ve gösterme teknikleri birlikte kullanılmıştır. Kalın harflerle belirtilen kısım anlatma, diğer kısımlar ise gösterme tekniğine dâhil edilmiştir.
“Yataktan indi, terliklerini ve kimonosunu giydi. Aynaya baktı. Saçları dağılmış ve kabarmıştı. Tarağını aldı, fakat hemen bıraktı. Beni böyle cadı gibi görsün de daha fazla korksun. Sabah sabah tepeden inme bir tesir. Ondan istifade edeyim. Mışıl mışıl uyurken bir sıçrayış sıçrasın da aklı başına gelsin. Oda kapısına doğru yürüdü, durdu. Başı kazan gibiydi. Ya birdenbire sinirlenir de yine bayılırsa? Tuvalet masasına doğru gitti, gözünde Seditol tüpünü aradı. Bulamadı. Aşağıda, ecza dolabındadır. Sinirlenir mi acaba? Demin uyandığı zaman kalbi de hızlıca vuruyordu. Ne olacakmış? Giderim. Ne olursa olsun.” (P. Safa, Yalnızız)
Bu alıntıda ise gösterme tekniği tek kullanılmıştır.
“Makine gürültüyle dönerken, bizler yıkama, ütüleme, kolalama atölyemizin düşlerini kuruyorduk. Atölyeyi, biriketle bahçeye kuracaktık ki, su katması, boşaltması bahçede kolay olurdu. İçersi duman duman olacak, mis gibi sabun kokacaktı. Lavanta çiçeği de atardık, durulama suyuna. Daha sokağın başından sokağı tutardı bu temizliğin kokusu. Mahallenin adı bile değişirdi zamanla, temizlik sokağı derlerdi. Ya da misk-ü amber sokağı. Evimizi de kireçle badanalardık. Menekşelerimizin kokusu, kireç badanalı duvarlarımız ve buhar buhar atölyemiz…”
2. Diyalog Tekniği
Okuyucu,
figürü diyalogların izin verdiği kadarıyla tanıyabilir sadece. Bu teknik
sayesinde karakterler hakkında fikir sahibi olunabilir. İki karakter arasındaki
çatışma en net biçimde bu teknikle aktarılır.
“Mehmet gülümsedi. Hadi öyleyse gidelim.”
“Neyle gideceğiz?”
“En iyisi Sirkeci’den trene binmek. Gerçi dolmuşlar da var ama eve epey uzak kalıyor. Boşuna yürüyeceğiz.”
“İsterseniz Sirkeci’ye dek binelim…”
“Yok canım, bir köprüyü geçeceğiz. Yürüyelim.”(Pınar Kür, Yarın Yarın)
“Neyle gideceğiz?”
“En iyisi Sirkeci’den trene binmek. Gerçi dolmuşlar da var ama eve epey uzak kalıyor. Boşuna yürüyeceğiz.”
“İsterseniz Sirkeci’ye dek binelim…”
“Yok canım, bir köprüyü geçeceğiz. Yürüyelim.”(Pınar Kür, Yarın Yarın)
3. İç Diyalog Tekniği
Bir anlamda iç monologa benzer. Bu teknikte kişinin
karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşması ve tartışması esastır.
Cümlelerde bir konuşma havası vardır.
“Meral,
sol ayağını silkeledi. İskarpini sıkıyordu. Çıkardı onu, ötekini de. Bir anda
beliren Nuri’nin hatırası, Ferhad’ın karanlıkta siyah görünen fes rengi
yorganının üstünde eridi. Sil diyorum bu damgayı, sil. Alnımda kalmasın,
ağabey? –Silemem. –Niçin? – Ben vurmadım onu. – Kim? – Cemiyet. – Cemiyet mi?
Hayır, fakat söylemez bu kelimeyi. Ellerim, ayaklarım buz gibi. Yüzüm ateş.
Çünkü erkek değil mi? Namus bayrağısın. Şahikalarda sallanan muhterem ağabey,
rezil benim değil mi?”
4. İç Monolog Tekniği
Bu
teknik, okuyucuyu kahramanın iç dünyasıyla karşı karşıya getirir. Yöntem
uygulanırken anlatıcının varlığı ortadan kalkar. Yorum ve açıklamalar,
okuyucuya bırakılır. İç monologda bir diğer unsur da zihnin serbest bir şekilde
bırakılmasıdır. İç monologu “bilinç
akışı” veya “iç çözümleme” yöntemlerinden ayıran hususlar vardır. İç monologda
dil, konuşma dilinin doğallığına sahiptir ve yalındır. Oysa iç çözümlemede
anlatıcının anlatım gücü ön plana çıkar. Düzenli bir dizim söz konusudur.
Bilinç akışı tekniğinde ise mantık dizimi olmayan cümleler bulunmaktadır. Oysa
iç monologda doğal bir yapılanma, süreç söz konusudur. Duygular, doğal akışa
uygun bir şekilde ilerler. Konuşma dilinin havası ön plandadır. Kısacası iç monologda doğal oluş farklı bir hava katar.
uygun bir şekilde ilerler. Konuşma dilinin havası ön plandadır. Kısacası iç monologda doğal oluş farklı bir hava katar.
“Biz
yine o Osmanlı, o Müslüman’ız. Bütün kâinat nizamını kuran mutlak hikmet sahibi
Cenab-ı Allah, hiçbir şahsı, hiçbir cemiyeti, hayatı boyunca ehemmiyetli,
ehemmiyetsiz bir arızaya uğramaktan masun kılmamıştır.” (Mizancı Murad,
Turfanda mı Turfa mı?)
“Yazık. Pastayı kestiğimi görmeyecek.
Pastam dokuz katlı.Pastamız yani. Çünkü artık nikâhlandım. Artık böylece ‘biz’ oldum. ‘Ben’ demeyi unutmayacak mıydık? ‘Ben’ yok, ‘Biz’ var. Pis burjuva kızı! Unutamaz mısın ikide bir ‘ben’ demeyi? Unuttum işte Gül.” (Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi)
Pastam dokuz katlı.Pastamız yani. Çünkü artık nikâhlandım. Artık böylece ‘biz’ oldum. ‘Ben’ demeyi unutmayacak mıydık? ‘Ben’ yok, ‘Biz’ var. Pis burjuva kızı! Unutamaz mısın ikide bir ‘ben’ demeyi? Unuttum işte Gül.” (Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi)
5. İç Çözümleme Tekniği
Bu
teknik, anlatıcının araya girerek kahramanın duygu ve düşünce dünyasını
okuyucuya aktarması demektir. Anlatıcının görevi; kahramanın durumunu,
inandırıcı bir şekilde verebilmektir. Bu bilgiler, kahramanın romandaki akışı
ile ters düşmemelidir.
“Acı
bir şaşkınlık içinde ‘Peki, ne zaman olmuş?” diye düşündü. ‘Benim, kendimin,
polisle hiçbir ilişiğim yok!.. Hem niçin özellikle bugün? Ne olacaksa çabuk
olsun!..’ Neredeyse diz çöküp duaya başlayacaktı. Ama kendisi de buna güldü.
Fakat duaya değil, doğrudan doğruya kendisine gülüyordu. Acele giyinmeye
koyuldu. Birdenbire ‘Mahvolursam olayım, ne yapalım!’ diye düşündü. ‘Ne önemi
var? Çorabı giyelim! Toz toprak içinde büsbütün aşınır, lekeler de kaybolur.’
Ama giymesiyle, korku ve tiksinti ile çıkarması bir oldu.” (Dostoyevski, Suç ve
Ceza)
6. Tasvir Tekniği
Tasvir,
bir okuru olaya hazırlayan esas unsurlardan biridir. Okuyucuyu kendi evrenine
çeker. Anlatılan içeriğin dekorudur denebilir. Tiyatroda nasıl ki dekor unsuru
olayın bütünlüğü açısından önemlidir, işte tasvir tekniği de roman içeriğinin
aktarımı açısından önem arz eder. Olayların iç ve dış mekânlarını sunarak
kurmaca dünyanın görsellik yönünü aktarır. Nesnel ya da öznel olabilir.
“Bu
oda, bir eski zaman odasıydı. Pencerelerin önünde boy minderleri, iki yan erkân
minderleri, köşelerde ayrıca ince pamuk minderler, çifte yan yastıkları,
onların üstünde ayrıca ince pamuk bir yastık… Gece, koyu fes rengi gibi görünen
bir kumaşla döşenmişti; yan perdeleri ipekli idi ve yastıkların üzerinde
katlanıyordu. Yalnız kadınların oturdukları yerlere mahsus bir topluluk, bir
temizlik, tarif olunamaz bir hâl hissolunuyordu.” (M. Ş. Esendal, Miras)
“Açıldı
kaynatamgilin avlusunda bize de bir oda. Başımda köprülü, boğazımda hamidiye,
üstümde almes pembe gelinlik, aynı renkten güveye boyun bağı. Gergefin,
tezgâhın üstü örtülmüş, sesi susmuş. Gerili iplere üzümlü peşkir, güllü,
fındıklı peşkir atılmış... Ebrüşüm, mebrüşüm, gümüşlü de yüzüğüm... Damadın
uçkur uçlarına bile sümbül nakışı düşülmüş. Hasırlı kemer, bir beşli, üç
hamidiye de güveyiden andaçlık Anuş kıza. Gümüşlü çarşaf, telli çarşaf, başucu,
ayakucu has gül nakışlı... Yenge bindik olduuk...”
7. Özetleme Tekniği
Tüm eser içeriğinde yer alan olaylar, birkaç paragraf
içerisinde derlenip toparlanır. Olaylar arasında yer alan zaman kesintileri
ortadan kaldırılarak okuyucunun sıkılması engellenir. Olaylar, kişiler veya
diğer unsurlar özetlenerek anlatılır.
“O akşam Sabiha Hanım’ın misafirleri olduğu için Rabia bir
şey söylemedi. Ertesi akşam cesaret edemedi. Emine’nin pek az sokağa çıkması,
belki komşuların eve pek seyrek gelmesi, Tevfik geldiğinden ona haber vermedi.
Konak Rabia’nın öğleden sonra gelmemesine dikkat etmedi. Bir hafta bu durum
sürdü, gitti.” (H. Edip Adıvar, Sinekli Bakkal)
8. Geriye Dönüş Tekniği
Romanda
kurgusallık açısından zamanın önemi büyüktür ve neden sonuç ilişkisini açıklama
mantığıyla geriye dönüş tekniği kullanılır. Olayların, kahramanların geçmişiyle
ilgili bilgi vermeyi açıklar. Kısacası romanda yer alan her şeyin, her eşyanın,
her olayın bir ruhu vardır ve romancı bu ruhu yansıtmak için geriye dönüş
tekniğini kullanır.
Reşat Nuri’nin Yaprak Dökümü romanının
başkişisi olan Ali Rıza Bey’in tanıtımı, roman birkaç sayfa ilerledikten ve
karakterle ilgili bilgiler verildikten sonra asıl bilgilerle yapılır ve bu da
geriye dönüş tekniği ile aktarılır.
“Ali
Rıza Bey, Babıâli yetiştirmelerinden bir mülkiye memuru idi. Otuz yaşına kadar
Dâhiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı. Belki ölünceye kadar da orada
kalacaktı. Fakat kız kardeşiyle annesinin iki ay ara ile ölmesi, onu birdenbire
İstanbul’dan soğutmuştu. Suriye’de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete
çıkmasına sebep olmuştu.”
“Ali
Rıza Bey, o zamandan sonra bir daha İstanbul’a dönmemiş, yirmi beş sene
muhtelif memuriyetlerle Anadolu’da dolaşmıştı. “
9. Leitmotiv Tekniği
Leitmotiv
yöntemi, müziğin bir hediyesi olarak düşünülebilir. Müzik içerisinde ya da bir
opera parçasında tüm eser boyunca tekrarlanan düşünce, duygu ya da kişiyi
anımsatmaya yarayan ayırt edici nitelik olarak tanımlanabilir.
Edebiyat
içerisinde ilgi çeken leitmotiv, özellikle natüralist romanlarda karşımıza
çıkar ve roman şahıslarını belirleyen tipik nitelikleri vermek için kullanılır.
Leitmotiv aynı zamanda sık sık tekrarlanan bir söz grubu, dize, konu ve
kişilerle ilgili tekrar edilen kelimeler olarak tercih edilir.
Vatan
yahut Silistre’de Abdullah Çavuş’un yirmi üç kere tekrarlanan “Kıyamet mi
kopar?” ifadesi, Emine Işınsu’nun Canbaz isimli eserindeki Sevim abla’nın
kızdığı zaman sürekli saçlarıyla oynaması, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ndaki
Nüzhet’in zamanlı zamansız kahkahaları; Bir Tereddüdün Romanı’nda “Çay iç!”
ifadesinin on beş kere tekrar edilmesi leitmotiv örneği olarak değerlendirilir.
10. Bilinç Akımı/ Akışı Tekniği
Bilinç akışı; romanda figürlerin iç dünyalarını kendi zihinlerinden, bütün
karmaşasıyla aracısız bir şekilde aktarmayı amaçlar. Bu, çağrışıma dayalı
olarak birbirini izleyen düzensiz yapıdaki cümle ve sözcüklerle ortaya konan
bir tekniktir. Bu teknikte kahramanın zihni ve iç dünyası; düşünceler, dağınık
sözler, imajlar ve sembollerin çağrışım silsileleri hâlinde verilmesiyle
aktarılır. Bu yönüyle kahramanın iç sesinin anlatıldığı ancak tamamen yazarın
kontrolünde olan iç monolog tekniğinden ayrılır.
“Yastığın lâvanta çiçeği kokan tertemiz keten örtüsünün serinliğine yüzünü değdirince hiç
olmazsa polisler gelinceye kadar bir iki saatlik bir prens uykusu çekmek
ihtiyaciyle gözlerini yumdu. Nilüfer, Selma, Aziz, çıngırak, sarı fenerler,
deniz… Bir yere toplanmış adamların Ferid’i kuyudan çıkarmağa uğraşırken burnu
onun burnuna yapışan Zehra’nın gözlerinden gelen sesli cümleler: ‘Sana mademki
bir çarşamba sabahının mandallarından kopmuş bir yaprak soranlara…’ Ve
polisler. Ayak sesleri. Hep ayak sesleri şimdi. Ferid gözlerini açtı. Ayak
sesleri. Merdivende değil, tavanda.” (Peyami Safa, Matmazel Noralya’nın
Koltuğu)
"Mutlak birisini çiğnedi, bu herifi hapse tıktılar. Ne kadar
münasebetsizlik!.. On altı yaş ölmek için pek erkendir. Ah! Artık vapura gidemem...
Yazık... Hey terbiyesiz dağ adamı! Bu küfür doğrusu unutulmaz... Arabacı! Sür
be herif! Şu Andon'un yaptığı işi de görüyor musun?"
11. Pastiş Tekniği
Bir
çeşit öykünme tekniğidir. Bir yazarın eserini çağrıştıracak şekilde üslup, dil,
içerik yönünden benzerini yazma niteliği taşır. Roman türünde genellikle “alay
etme” üzerine kurulu bir teknik olmuştur. Pastiş yapılırken eserin bütünü
yerine bir bölümü de taklit edilebilir. “Alaylı
taklitte şair, başka bir şairin şiirine ya da mısralarına benzer bir söyleyişle
onu anımsatıp çağrıştırarak alay eder, onu ciddiye almadığını, küçümsediğini
ima eder.”[1] Bu gelenekten faydalanma niteliğine
Turgut Uyar, Orhan Veli Kanık dâhil edilebilir.
[1]ÇETİN,
Nurullah (2009), “Çağdaş Türk Şiirinde Gelenekten Yarrlanma Meselesine
Kavramsal Bir Çerçeve Denemesi”, Yeni
Türk Edebiyatı Araştırmaları.
12. Montaj Tekniği
Bir
başkasına ait olan eserin bütünüyle ya da bir bölümüyle eser içerisinde
alıntılanmasıdır.
Kaynak: TEKİN, Mehmet (2009), Roman Sanatı - Romanın Unsurları, Ötüken Yay.
Hazırlayan: Melih ÖZDAMAR - Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
İçeriklerimiz, pdf anlatımlar dahil, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunmaktadır. Telif haklarının herhangi bir şekilde ihlali, başka yerlerde isimsiz yayımlanması, çeşitli kitap kaynaklarında izinsiz yer alması, içeriğin izinsiz kopyalanıp başka bir isimle tanıtılması vb. ile yapan kişi, kişiler veyahut kurumlar hakkında gerekli işlemler başlatılacaktır.
Türkçe ve Edebiyat yönetimi.
Metinlerin Sınıflandırılması PDF çalışmanız hazırlanıyor mu daha , paylaşılcak mı ?
YanıtlaSil??
YanıtlaSil